RUHU FAHİŞELEŞMİŞ DEMAGOGLARIN TİMSAH GÖZ YAŞLARI
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi
Uzun yıllar önce izlediğim ‘Gece yarısı ekspresi’ filminde geçen bir diyaloğu kaydetmişim not defterime…
Türkiye’de işlediği bir suç nedeniyle ceza evine düşen yabancı mahkum, burada arkadaş olduğu diğer Türk mahkuma şöyle diyor: "Siz Türkler bizim her yaptığımızı ayıplıyorsunuz. Ama ayıpladığınız bazı şeyleri kendinizde perde arkasında yapmaktan geri durmuyorsunuz!"
Filmin ülkemizi kötülemek amaçlı yapıldığını, her ne kadar gerçek olaylardan esinlenerek yapılsa da konusunun son derece saptırıldığını bende çok iyi biliyorum. Dolayısıyla bu konuda şahsıma karşı ukalalık yapılmamasını şimdiden rica ediyorum.
Gerçi hoş… Daha düne kadar karakollarda insanların eşek sudan gelinceye kadar dayak yediği bir ülkede; inanması çok güç değil ‘Gece yarısı ekspresi’ gibi filmlere… (ayrı konu)
Sizlerle paylaştığım söz konusu bu replik, ilk bakışta basit bir söylem olarak algılanabilir. Ancak üzerinde biraz düşünüldüğü zaman, aslında o basit söylemin ülkemizde ki yaşama dair neler ifade ettiğini anlayabilmek zor değil...
Yalan mı?
Bir düşünsenize; bazı insanlar iş konuşmaya geldiğinde mangalda kül bırakmıyor.
Dürüstlükten, doğruluktan, namustan, şereften bahsediyor. Ama perde arkasında da her türlü naneyi yemekten geri durmuyor.
Ülkemizde namuslu geçinip devleti dolandıran mı istersiniz, yoksa kanunlara muhalefet etmeyi kendine şiar edinen mi?
Onun bunun namusuna göz diken mi istersiniz, yoksa eşini aldatan mı?
İnsanları tehdit ederek gazetecilik yapan mı istersiniz, yoksa tüyü bitmemiş yetimin hakkını yakın çevresine peşkeş çeken yöneticiler mi?
Örnekler çoğaltılabilir. Ne demişler açtırma kutuyu, söyletme kötüyü…
Bu uzun girişten sonra şimdi gelelim asıl konumuza…
Malumunuz son dönemde artan terör olayları nedeniyle çok sayıda şehit verdik…
Ne güzel demiş Atalarımız; ‘Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’ diye…
Hakikatten birileri yalandan ağlıyor. Vatandaş klavye başına geçtiğinde yaşananlar karşısında duyduğu üzüntüyü süslü kelimelerle ifade etmesini çok iyi biliyor.
Önceden planlanmış etkinliklerini iptal edemeyen belediyelere karşı yapılmadık hakaret bırakılmıyor. Yas tutmayanlar vatan haini ilan ediliyor. Fakat bunları yapanlarda kendi yaşantılarından zinhar ödün vermiyor.
Klavyenin başında ahkam kesenler, klavye başından ayrıldıktan hemen sonra gittiği eğlence mekanında kadeh tokuşturuyor, erteletmeyi aklından bile geçirmediği akrabasının düğününde göbek atıyor, yani hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşantısına devam ediyor.
Birileri deyim yerindeyse takiye yapıyor. Çok şerefli bir abimizin köşe yazarlığı yaptığı gazetenin hizmet ettiği siyasi parti’ye mensup olan milletvekilleri ulu orta çıkıp göbek atıyor. Öte yandan güya muhalefet etmekle görevlendirildikleri büyükşehir belediyesi müzik festivali düzenliyor. Ancak şerefli yazarımız bunları görmek yerine Aliağa Belediyesi’nin uluslararası olmasından dolayı iptal edemediği organizasyonu günlerdir sakız gibi çiğniyor.
Varsın çiğnemeye devam etsin, zira herkes sakız çiğner ama Ayşe bacı başka patlatır.
Yerel Gündem’in Başyazarı Sayın Yusuf İnan’ın da dediği gibi amaç Serkan Acar’ı dövmek, şehitler bahane…
Ben Sabah Gazetesi’nin fanatik bir okuyucusuyum, tüm köşe yazarlarını yakinen takip ederim, en çokta büyük üstat, duayen gazeteci Hıncal Uluç’un yazılarına bayılırım. Büyük usta geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir yazısında aynen şu ifadeleri kullandı: “Bu konuyu yıllar önce tartışıp karara varmış sanıyordum. Ama ülkemizde konu kıtlığı varmış gibi pişirip yeniden önümüze koydular. Ya da birileri gene adını geçirmek istedi. Terör eylemleri yüzünden yas ilan etmek, konser monser yasaklamak, teröre boyun eğmek, onları yeni eylemlere teşvik etmek olur. Dikkat buyurun. Terörist suikast değil, eylem yapıyor. Amacı her hangi birini öldürüp adından söz ettirmek… Herhangi biri…Ne kadar yazıyor, ne kadar konuşuyor, yaşam tarzını ne kadar değiştiriyorsanız, teröristin ekmeğine o kadar yağ sürüyorsunuz demektir.İçimiz kan ağlarken, bağrımıza taş bağlayarak, renk vermeyecek, dışardan, hayatımızı yaşayacağımız ki , ekran, radyo, gazete başında oturup, halimize kahkahalarla gülmesinler!...”
Başta Şebnem Bursalı olmak üzere Yeni Asır Gazetesi’nin kurmay heyetine Hıncal Uluç’un yazılarını düzenli olarak takip etmelerini öneriyorum. Çünkü büyük usta engin hayat tecrübesiyle yoğrulmuş gözlemlerini, hayata ve gazetecilik mesleğine dair bilgi birikimini biz okurlarından esirgemiyor. Hıncal Uluç, insanın hayata olan bakış açısını değiştiriyor. Tabir yerindeyse insan hayatına farklı bir vizyon katıyor.
Bugün konu konuyu açıyor, yeri gelmişken İzmir’in efsane gazetesi Yeni Asır’ın son yıllarda eski gücünü kaybetmesinden duyduğum büyük üzüntüyü de paylaşmadan geçemeyeceğim.
Eskiden en ücra köylere bile gittiğimde; köy kahvelerinde Yeni Asır Gazetesi’ne rastlardım, bugün gelinen noktada ise Yeni Asır’ı köy kahvelerinde görebilene aşk olsun…
Yeni Asır, artık okurlarına tat vermiyor. İzmir’in sayısız sorunu varken Yeni Asır incir çekirdeğini doldurmayacak konuların peşine takılarak sanki zaman dolduruyormuş gibi bir izlenim sergiliyor. CHP’li Belediyeler tabir yerindeyse köpeksiz köyde değneksiz gezerken, İzmir basınının amiral gemisi Yeni Asır, yine sayfalarını lay lay lom haberler ile doldurmakla yetiniyor.
Bu konuda gazeteci Yusuf İnan’ın başyazarı olduğu www.yerelgundem.com ‘da ‘Şebnem Bursalı ve Yeni Asır ağlıyor!’ başlığı altında kaleme aldığı (05.04.2015 tarihli) makalesi düşüncelerimin tercümanı niteliğinde… (mutlaka okumanızı tavsiye ederim)
Sözün özü: doğum günü partileri, evlilik yıl dönümleri, sünnet merasimleri, düğünler, nişanlar devam ediyor. Eğlence mekanları yine her gece dolup dolup boşalıyor. Her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet, geride kalanlarına ise sabırlar niyaz ederken,Allah bizleri timsah gözyaşları döken, ruhu fahişeleşmiş demagoglardan korusun diyorum…
Aliağa Haber / Foça Haber / Dikili Haber / Bergama Haber / Dikili Haber/ Menemen Haber / İzmir Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.