NEONTEİKHOS’A ÇIKIŞTA KARLI BİR GÜN / CEVAT YILDIRIM
ALİAĞA HABER/ ALFATİVİ/YENİVİZYON GAZETESİ / İkibin onaltı yılının ilk ayı olan Ocak ayının yarısını geçmişti zaman. Foça’dan çıkan üç adam Çanakkale-İzmir asfaltına oto ile yol alıyordu. Karakol yanındaki ışıklardan ana yola geçildi. Gri asfalt gökyüzünden etkilenmiş olmalı ki hiç kıpırdamadan kendisini çiğneyenlere ses vermiyordu. Ekip çok kısa sürede Larissa’ya (Buruncuk) vardı. Tepenin sağından doğuya döndü arabayı kullanan adam. Bazı yerleri bozuk olan yol üzerinden gidenler çok hızlı değildi. Sohbet Neonteikhos üzerine idi. Dört- beş kilometre sonra sol yöne Dumanlı Dağına doğru dönüldü.
Önlerinde halı desenli döşeme taş bir yol uzanıyordu. Otomobilin rahatça hareket ettiği bu yolda kemik rengi taşlarla kahverengi taşlar güzel motifler oluşturmuştu. Yol sağa sola doğru çatallaşsa da orta yol takip edildi. Caminin ve sağlık ocağının yanından geçilerek desenli fakat dar sokaklara daldılar. En son evlerin bulunduğu yerde yol bitti. Otomobil bir kenara çekildi. Gökyüzü iyice kararmıştı. Önlerine geçilmez bir dere çıkmıştı. Dereden Halil isimli çobanın rehberliğinde sopalara dayanılarak geçildi. Taşlara basarak geçilen dere seyyahları ürpertiyordu. Ya ayakkabılar kaysa dereye boylu boyunca uzanmak olası idi. Soğuk mevsimde zatürreeye yakalanmak da cabasıydı. Neyse birbirlerine yardım ederek dere geçildi. Çoban birkaç tel çitten atlattıktan sonra
- “işte antik döşeme yol burası” dedi.
“-Buradan devam ederseniz yukarıda kaleye varırsınız” diye ilave etti.
Taş yoldan tırmanma başladı. Bir taraftan yağmur damlaları seyrek de olsa düşüyordu. Tırmandıkça çalılar, gevenler ve hayıtlar arasında yol yok oluyordu. Yağmur azaldı. Fakat bu kez çalılar ve yokuş seyyahların yolarını kesiyordu. Tırmanışın üçte biri aşıldıktan sonra yarı yamaç, yarı düz bir yerde nefesler sıklaşınca bir-iki dakika mola verildi.
Çıkılan yeri merak ettiniz değil mi? Evet ulaşılmak istenen kale Neonteikhos kalesiydi. Peki, neden o kaleye çıkılmak isteniyordu. Burası 12 Aiol kentinden biriydi. İ.Ö. 1112 yılında kurulmuştu.(*) Üstelik Aliağalıların atası Kymeliler tarafından inşa edilmişti. Bu tepelerde Kymeli hemşehrilerin ne işi vardı. Hellas’tan(**) kopup gelen, Kyme’ye yerleşen Aioller, Larissa’da (Buruncuk tepe)de oturan Anadolu’nun Pelasgları ile geçinemiyordu. Ne yapıp Larissa’ya sahip olup, onun ticari zenginliklerine konmak istiyorlardı. Önce Neonteikhos kalesini kurup bu kaleyi üs olarak kullandılar. Larissa’yı buradan takip ettiler zamanla ele geçirdiler.
Biz yine gördüklerimizden söz edelim. Tepeye doğru yükselen yol kocaman iri taşlarla örtülmüştü. Tırmandıkça yağmur damlaları büyüdü. Çalılar arasında büyük çukurlar açılmıştı. Burada arkeolojik bir çalışma yokken çalılar arasındaki çukurlar neyin nesiydi? Kaçak kazı yapanlar Neonteikhos nekropollerini yokluyorlardı. Kazı araçlarını aşağı indirmeye gerek görmemişler, çalıların kuytu yerlerine atıvermişlerdi. Birinci sur kademesi, ikinci sur kademesi derken düzlükler ve setler yapılmıştı. Gevenlikler tepenin tüm yüzeyini örtmüştü. Etrafı kalenin taşları ile çevrili tapulu veya tapusuz bahçeler içinde tepenin sakinleri otluyordu. Az sayıda olan koyunların başında çoban görülmüyordu. Sayısı yirmi-otuzu geçen küçükbaş hayvanların yanında bir çoban bir de köpek seçilebiliyordu. Tepede belli şekilde ilerledikten sonra gevenlerin arasından doğu yöne doğru dik olarak tırmanıldı. Hala sağlam çokgen taşlarla yapılmış diyagonal bir duvar göze çarpıyordu. Seyyahlar bunu kameralarıyla tespit ettiler. Kar hızlanmıştı. Kuş tüyü gibi uçuşan soğuk yumaklar pamuk kozalağına benzeşiyordu. Batıdan kaleye yaklaşıldı. İç kalenin dev kayaları beş- altı metreden yüksekti. Çıkmak olanaksızdı. Güneyden-doğu yönüne doğru yürüdüler. Yerdeki pişirilmiş toprak ve tuğla parçaları kalenin Roma döneminde de iskân gördüğünü söylüyordu. Doğu yönüne yaklaştıkça, yüzlerini kaleye çevirdikleri anda tırmanabilinecek bir toprak satıhla karşılaştılar.
Güneydoğudan tırmanırken önlerine harçlı tuğlalı bir Bizans duvarı çıktı. Temel taşlarına basarak batı yönünde basamaklar halinde tırmandılar. Çok miktarda çatılara ait tuğla parçaları, keramik kırıkları dağılmış vaziyette yerlere yayılmıştı. Kalenin üstünden Doğaköy, Yanıkköy, Menemen ovası ana yol muhteşem görünüyordu. Fakat kar taneleri artınca o güzel görüntü yerini sis ve dumana bırakıyordu. Uzaklar seçilmez olunca pantolonlar da ıslanıyor soğuk kumaş tende ürpertiler meydana getiriyordu. Tepede görülen kilise duvarları Roma’nın son dönemlerinde yenilenmişti. Kent İ.S. beşinci yüzyıldan sonra önemini yitirmişti. Ersin Doğer’e göre, (Arkhangelos Kayacık) adı verilen yer de bu kale olabilirdi. (***)
Orta düzlükte görülen koyun ağıllarına doğru mekikvari şekilde inilmeye geçildi. Acaba Yanıkköy’e ne zaman ulaşacaklardı. Kar değil giysilerdeki ıslaklık derilere geçtikçe üşümeler hissediliyordu. Antik kentlere meraklı ekip aşağıya inmeye geçtiği sırada çalılıklar yollarına dikiliyordu. Son düzlükte sol yanda küçük bir tepecik göze çarpıyordu. İçlerinden biri o tarafa dönünce önündeki çukurda hazine bulmuş gibi seslendi:
- Koşun arkadaşlar yağ taşını buldum. Ekibin diğer üyeleri de o yöne hızla yürüdü.
Çukurun içinde geçmiş yüzyıllardan kalma içinde taş mili olan, ezme için kullanıldığı sanılan oyma bir taş duruyordu. Çevredeki zeytinler mi, çitlembikler mi ezildi acaba?
Karlar sinsice inmeye gayret ediyordu. Etraf beyaza bürünmüştü. Dikkatlice taş yoldan aşağıya inildi. Deredeki su artmıştı. İnişte antik yoldan ayrılmadan suya ulaşıldı. Orta yönden sağa sola bakıldı. Sağ yönden karşıya bakıldığında gübre yığınına doğru düzgünce taşlarla yapılmış bir geçit görülüyordu. Nihayet karşıya ulaşıldı.
Arabaya giren ekip, kendilerine sıcak çay sunacak bir yer aramaya koyuldular.
Kaynakça:
(*)Ersin Doğer, Her yönüyle Menemen, s.16,
(**) Yunanistan’ın antik çağdaki adı.
(***) Ersin Doğer, Her yönüyle Menemen, s.51
Nekropol: Arkeolojik kentlerde mezarlık,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.